EDEBİYATIN BİLİM DALLARIYLA İLİŞKİSİ
Edebiyatın
ilişkili olduğu bilimler: Edebiyat tarihi, tarih, sosyoloji, psikoloji,
felsefe, halk bilim,dil bilim, coğrafya, din bilim
Edebiyat, insan ve insan ile ilgili olan her şeyi konu edinir. Dolayısıyla insanı konu alan
diğer bilim dallarıyla ilişki içindedir. Roman, hikaye, tiyatro gibi edebi
türler meydana getirilirken genel tarih, toplum bilimi (sosyoloji), halk bilimi
(folklor), felsefe, psikoloji gibi diğer bilim dallarının sağladığı bilgilerden
de büyük ölçüde yararlanır. Nitekim Küçük Ağa, Konak, Bozkurtların Ölümü, Yorgun Savaşçı, Osmancık, Devlet Ana adlı romanlar yazılırken
tarih biliminden, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu adlı roman yazılırken psikolojiden,
İnce Memed adlı roman yazılırken de sosyolojiden yararlanılmıştır.
Her sanatçı eserinde içinde yaşadığı sosyal
hayatın özelliklerini yansıtır. (sosyoloji) Edebî metinlerdeki kişilerin
psikolojik durumlarının anlaşılıp yorumlanabilmesi için psikoloji bilgisine ve
birikimine ihtiyaç vardır. Edebî eserler oluştukları dönemin dil özelliklerini yansıttıkları
için dil bilimine de kaynaklık eder. Bilimler de edebî eserlerin hayal gücünden
faydalanabilir.
7. ve 8.
yüzyıllara ait özellikleri Orhun Abideleri’nde, 11. yüzyıla ait özellikleri
Kutadgu Bilig ve Divan-ı Lügati’t –Türk adlı eserlerden, 13. yüzyıla ait
özellikleri Yunus Emre’nin ilahilerinden, 16. yüzyıla ait özellikleri de
Fuzuli’nin şiirlerinden öğrenebiliriz.
Edebiyat ile
Tarih Arasındaki İlişki
İç içe
girmiş olan bu ilişkiyi üç yönde inceleyebiliriz. Her edebî metnin, içinde oluştuğu tarihî bir dönem vardır ve edebî
metinlerin hepsinde bu tarihî dönemlerin izlerini görmek mümkündür. Edebî
metinlerin temasını tarihî
dönemler etkiler, bu eserleri doğru yorumlayabilmek için o dönemin tarihî
olaylarını iyi bilmek gerekir. Bazı edebî metinler, oluştuğu dönemin izlerini
taşırken, bazıları da konusunu tamamen tarihî gerçeklerden alabilir. Bu tür
metinler, tarihe ışık tutabilir, tarih bilimine kaynaklık edebilir. Göktürk
Kitabeleri'ni bu duruma örnek olarak gösterebiliriz. Edebî eserler ve yazarları
dönemleri ile birlikte inceleyen edebiyat tarihi, tarih biliminin metodundan
yararlanır.
Edebiyat ile
Coğrafya Arasındaki İlişki
Her edebî
metnin - özellikle olay ve durum metinlerinin - önemli unsurlarından biri de
yerdir. Olaylar, bir mekânda ortaya çıkar ve o mekânın izlerini taşır. Böylece,
coğrafya edebiyat üzerinde etkili olur. Bazı edebî metinlerin yazılış amacı,
belli bir coğrafi bölgeyi tanıtmaktır. Gezi
yazıları, egzotik romanlar bu
türden eserlerdir; bunlar her iki bilim için de önemli kaynaklardır.
Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi, hem edebiyat hem tarih hem de coğrafya bakımından önemli bir
eserdir. Coğrafya kitaplarında, coğrafî bilgiler veren dergilerde, ansiklopedilerde, edebiyatın anlatım biçimlerinden biri olan "açıklayıcı betimleme" kullanılır. Bu yönüyle coğrafya bilimi,
edebiyattan yararlanmış olur.
Edebiyat ile Sosyoloji Arasındaki İlişki
Edebiyatın
konusu insandır ve insan toplum içinde yaşayan bir varlıktır. Edebî metinler,
insanı, insanın diğer insanlarla ilişkilerini ele alır. Sosyoloji ise toplum
bilimidir. Bu bakımdan bu iki bilimin konusu ortaktır. Bazı edebî metinler,
sosyoloji bilimine kaynaklık edebilir, çünkü edebî metinlerde insan ilişkileri
açısından bol malzeme bulunur. Ancak, edebî metinler oluşturulurken gerçeklerin
değiştirilip dönüştürüldüğü unutulmamalıdır. Bazı edebî akımlar ve edebî
dönemlerin bazı temsilcileri, topluma yön vermeyi, sosyal fayda sağlamayı
amaçlar. Böylece edebiyat toplumu etkiler ve sosyolojinin inceleme alanına
girer. Örneğin; Recaizâde
Mahmut Ekrem'in "Araba
Sevdası" adlı romanı, Batılılaşmayı yanlış anlayan züppe tipini, Halit Ziya'nın "Maî ve Siyah" adlı romanı da Servet-i Fünun sanatçılarını
anlatır.
Edebiyat ile Psikoloji Arasındaki İlişki
Edebî
metinler yazarlar tarafından oluşturulur (Anonim olanlar hariç). Bu eserler,
bire bir yazarların yaşantılarını, duygularını yansıtmasalar da onlardan izler
taşır. Yani, edebî metinlerde yazarın psikolojisinden izler vardır;
derinlemesine ve bilimsel yapılan bir incelemeyle, eserler bizi yazarların ruh
dünyasına götürebilir. Edebî eserler, insanı her yönüyle aydınlatır. İnsanın
ruh dünyasına ağırlık veren psikolojik eserler (romanlar, duygu ağırlıklı
şiirler...) insanların ruh çözümlemelerini yapar; bu çözümlemeler, çevremizdeki
insanları daha iyi anlamamızda, "Bin bir çeşit insanın, bin bir çeşit hâli
vardır." diyerek olayları, durumları yorumlamamızda bize yardımcı
olabilir. Mehmet Rauf'un
"Eylül", Peyami Safa'nın "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu" adlı
romanları buna güzel birer örnektir. Bu tür eserler, psikoloji bilimi için de
önemli malzemelerdir. Ancak, edebî eserlerin, gerçeğin değiştirilip
dönüştürülmesiyle oluşturulduğu unutulmamalıdır. Bire bir gerçeği yansıtmasa da
anlatılan olayların ve kişilerin benzerlerini günlük hayatımızda görmemiz
olasıdır.
Edebiyat ile
Felsefe Arasındaki İlişki
Madde ve
yaşamayı çeşitli yönleriyle inceleyen bir düşünce sistemi olan felsefe, zaman
zaman araç olarak edebî metinleri kullanmıştır. Bazı edebî metinlerin arka
planında bazı düşünceler yatar. Toplumları etkileyen bu düşünceler, felsefî
metin yalınlığıyla değil, değiştirilip dönüştürülerek anlatılır. Sayfalarca
süren bir edebî metnin arkasında bir cümlelik, bir iki kelimelik bir düşünce
olabilir. Edebî metin, bu yönüyle felsefî metinlerden ayrılır. Örneğin Albert Camus'nun
romanlarında (Bulantı, Düşüş vs.) egzistansiyalizm
(varoluşçuluk) felsefesinin işlendiği görülebilir.
Edebiyat ile Bilim -Teknik Arasındaki İlişki
Bilim ve
teknik insan hayatını etkileyen, değiştiren, insan hayatına yön veren
yenilikleri, gelişmeleri içerir. Değişen insan yaşamı, değişiklikleriyle edebi
eserlerde yer alır. Bir toplumun bilim-teknikteki seviyesini, yazılan edebî
metinlere bakarak tahmin edebiliriz. Bilim ve teknikteki gelişmeler, edebiyatın
gelişmesini de etkilemiştir. Örneğin, matbaanın bulunması, herkesin edebî
eserlere ulaşımını kolaylaştırmış, gazetenin
çıkarılmasına zemin hazırlamış; bu da gazete
çevresinde oluşan edebî metinlerin
oluşumunu sağlamıştır. 20. yüzyılda "fütürizm" (gelecekçilik)
akımına mensup sanatçılar edebiyatı tamamıyla teknolojik gelişmelerin bir
anlatım aracı olarak görmüşlerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.