YGS-LYS Türkçe, Türk Edebiyatı Hazırlık - ÇIKMIŞ SORULAR

19 Eylül 2014 Cuma

Edebiyatın Bilimlerle İlişkisi

EDEBİYATIN BİLİM DALLARIYLA İLİŞKİSİ
Edebiyatın ilişkili olduğu bilimler: Edebiyat tarihi, tarih, sosyoloji, psikoloji, felsefe, halk bilim,dil bilim, coğrafya, din bilim

Edebiyat, insan ve insan ile ilgili olan her şeyi konu edinir. Dolayısıyla insanı konu alan diğer bilim dallarıyla ilişki içindedir. Roman, hikaye, tiyatro gibi edebi türler meydana getirilirken genel tarih, toplum bilimi (sosyoloji), halk bilimi (folklor), felsefe, psikoloji gibi diğer bilim dallarının sağladığı bilgilerden de büyük ölçü­de yararlanır. Nitekim Küçük Ağa, Konak, Bozkurtların Ölümü, Yorgun Savaşçı, Osmancık, Devlet Ana  adlı romanlar yazı­lırken tarih biliminden, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu adlı roman yazılırken psikolojiden, İnce Memed adlı roman yazılırken de sosyolojiden yararlanılmıştır.
   Her sanatçı eserinde içinde yaşadığı sosyal hayatın özelliklerini yansıtır. (sosyoloji) Edebî metinlerdeki kişilerin psikolojik durumlarının anlaşılıp yorumlanabilmesi için psikoloji bilgisine ve birikimine ihtiyaç vardır. Edebî eserler oluştukları dönemin dil özelliklerini yansıttıkları için dil bilimine de kaynaklık eder. Bilimler de edebî eserlerin hayal gücünden faydalanabilir.
7. ve 8. yüzyıllara ait özellikleri Orhun Abideleri’nde, 11. yüzyıla ait özellikleri Kutadgu Bilig ve Divan-ı Lügati’t –Türk adlı eserlerden, 13. yüzyıla ait özellikleri Yunus Emre’nin ilahilerinden, 16. yüzyıla ait özellikleri de Fuzuli’nin şiirlerinden öğrenebiliriz.

Edebiyat ile Tarih Arasındaki İlişki

İç içe girmiş olan bu ilişkiyi üç yönde inceleyebiliriz. Her edebî metnin, içinde oluştuğu tarihî bir dönem vardır ve edebî metinlerin hepsinde bu tarihî dönemlerin izlerini görmek mümkündür. Edebî metinlerin temasını tarihî dönemler etkiler, bu eserleri doğru yorumlayabilmek için o dönemin tarihî olaylarını iyi bilmek gerekir. Bazı edebî metinler, oluştuğu dönemin izlerini taşırken, bazıları da konusunu tamamen tarihî gerçeklerden alabilir. Bu tür metinler, tarihe ışık tutabilir, tarih bilimine kaynaklık edebilir. Göktürk Kitabeleri'ni bu duruma örnek olarak gösterebiliriz. Edebî eserler ve yazarları dönemleri ile birlikte inceleyen edebiyat tarihi, tarih biliminin metodundan yararlanır.

Edebiyat ile Coğrafya Arasındaki İlişki

Her edebî metnin - özellikle olay ve durum metinlerinin - önemli unsurlarından biri de yerdir. Olaylar, bir mekânda ortaya çıkar ve o mekânın izlerini taşır. Böylece, coğrafya edebiyat üzerinde etkili olur. Bazı edebî metinlerin yazılış amacı, belli bir coğrafi bölgeyi tanıtmaktır. Gezi yazıları, egzotik romanlar bu türden eserlerdir; bunlar her iki bilim için de önemli kaynaklardır.
Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi, hem edebiyat hem tarih hem de coğrafya bakımından önemli bir eserdir. Coğrafya kitaplarında, coğrafî bilgiler veren dergilerde, ansiklopedilerde, edebiyatın anlatım biçimlerinden biri olan "açıklayıcı betimleme" kullanılır. Bu yönüyle coğrafya bilimi, edebiyattan yararlanmış olur.

 Edebiyat ile Sosyoloji Arasındaki İlişki

Edebiyatın konusu insandır ve insan toplum içinde yaşayan bir varlıktır. Edebî metinler, insanı, insanın diğer insanlarla ilişkilerini ele alır. Sosyoloji ise toplum bilimidir. Bu bakımdan bu iki bilimin konusu ortaktır. Bazı edebî metinler, sosyoloji bilimine kaynaklık edebilir, çünkü edebî metinlerde insan ilişkileri açısından bol malzeme bulunur. Ancak, edebî metinler oluşturulurken gerçeklerin değiştirilip dönüştürüldüğü unutulmamalıdır. Bazı edebî akımlar ve edebî dönemlerin bazı temsilcileri, topluma yön vermeyi, sosyal fayda sağlamayı amaçlar. Böylece edebiyat toplumu etkiler ve sosyolojinin inceleme alanına girer. Örneğin; Recaizâde Mahmut Ekrem'in "Araba Sevdası" adlı romanı, Batılılaşmayı yanlış anlayan züppe tipini, Halit Ziya'nın "Maî ve Siyah" adlı romanı da Servet-i Fünun sanatçılarını anlatır.

 Edebiyat ile Psikoloji Arasındaki İlişki

Edebî metinler yazarlar tarafından oluşturulur (Anonim olanlar hariç). Bu eserler, bire bir yazarların yaşantılarını, duygularını yansıtmasalar da onlardan izler taşır. Yani, edebî metinlerde yazarın psikolojisinden izler vardır; derinlemesine ve bilimsel yapılan bir incelemeyle, eserler bizi yazarların ruh dünyasına götürebilir. Edebî eserler, insanı her yönüyle aydınlatır. İnsanın ruh dünyasına ağırlık veren psikolojik eserler (romanlar, duygu ağırlıklı şiirler...) insanların ruh çözümlemelerini yapar; bu çözümlemeler, çevremizdeki insanları daha iyi anlamamızda, "Bin bir çeşit insanın, bin bir çeşit hâli vardır." diyerek olayları, durumları yorumlamamızda bize yardımcı olabilir. Mehmet Rauf'un "Eylül", Peyami Safa'nın "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu" adlı romanları buna güzel birer örnektir. Bu tür eserler, psikoloji bilimi için de önemli malzemelerdir. Ancak, edebî eserlerin, gerçeğin değiştirilip dönüştürülmesiyle oluşturulduğu unutulmamalıdır. Bire bir gerçeği yansıtmasa da anlatılan olayların ve kişilerin benzerlerini günlük hayatımızda görmemiz olasıdır.

Edebiyat ile Felsefe Arasındaki İlişki

Madde ve yaşamayı çeşitli yönleriyle inceleyen bir düşünce sistemi olan felsefe, zaman zaman araç olarak edebî metinleri kullanmıştır. Bazı edebî metinlerin arka planında bazı düşünceler yatar. Toplumları etkileyen bu düşünceler, felsefî metin yalınlığıyla değil, değiştirilip dönüştürülerek anlatılır. Sayfalarca süren bir edebî metnin arkasında bir cümlelik, bir iki kelimelik bir düşünce olabilir. Edebî metin, bu yönüyle felsefî metinlerden ayrılır. Örneğin Albert Camus'nun romanlarında (Bulantı, Düşüş vs.) egzistansiyalizm (varoluşçuluk) felsefesinin işlendiği görülebilir.

 Edebiyat ile Bilim -Teknik Arasındaki İlişki

Bilim ve teknik insan hayatını etkileyen, değiştiren, insan hayatına yön veren yenilikleri, gelişmeleri içerir. Değişen insan yaşamı, değişiklikleriyle edebi eserlerde yer alır. Bir toplumun bilim-teknikteki seviyesini, yazılan edebî metinlere bakarak tahmin edebiliriz. Bilim ve teknikteki gelişmeler, edebiyatın gelişmesini de etkilemiştir. Örneğin, matbaanın bulunması, herkesin edebî eserlere ulaşımını kolaylaştırmış, gazetenin çıkarılmasına zemin hazırlamış; bu da gazete çevresinde oluşan edebî metinlerin oluşumunu sağlamıştır. 20. yüzyılda "fütürizm" (gelecekçilik) akımına mensup sanatçılar edebiyatı tamamıyla teknolojik gelişmelerin bir anlatım aracı olarak görmüşlerdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Sitede Ara